6 Ağustos 2012 Pazartesi

25.07.2012 Birinci bölüm


         Cenevre Havalimanı. 5 numaralı çıkışın hemen dışındaki gölgeliğe üç tezgahlık yeni bir perşembe pazarı yayılmış. Her bir tezgahın önünde, hızlandırılmış bir film gibi birer tane bisiklet şekilleniyor. Tezgahlardan parçalar birer birer eksilip kimi zaman yan kimi zaman ters çevrilen bisikletlerdeki yerini alıyor. Alet edevat trafiğinden, ellerindeki gereçlerin sınırlı olduğunu anlayabiliriz. Daha net olmak gerekirse üç bisiklet için iki Allen anahtar bir tane de kurbağacıkları, altı teker için ise sadece bir pompaları var. Sık sık üretim bantlarından birinde, yağlı ve tutulması zor parçaları birbirine güçlükle iliştirmiş vaziyette aletsiz kalan biri ya sesini yükseltiyor ya da dişlerinin arasından küfrediyor. Zaman ilerledikçe, sıcaklık yükseldikçe küfürler büyüyor ve tamlama zincirleri uzamaya başlıyor. Yolunda gitmeyen bir şeyler olduğu belli aslında, bu kadar uzun sürmemesi gerekirdi. Otopark köşesinde bisiklet imalatına soyunduklarına göre bu insanların bu işi daha önce deneyimlemiş olduklarını düşünüyor insan. Ancak dediğim gibi bir aksilik var, bisiklet şekli kazanan metaller bisiklet işlevi kazanamıyor bir türlü. Rayında dönebilen bir teker, teker dönse bile bunu durdurabilecek bir fren vücut bulabilmiş değil. Derken bir tanesi, altın sarısı bir bisiklet, teker üzerine kalkabildi. Binicisini sırtına aldı ve gezici sirk kumpanyası gibi bir gürültüyle bir tur attı tezgahtan yola kadar. Havalimanı çıkışlarından birinin rampasını indi ama çıkamadı. Tezgaha geri döndü ve tekerlekleri tanı ve tedavi amacıyla yine havaya dikildi. Altın sarısını takiben kırmızı bisikletin ustası da bir deneme sürüşüne çıktı, turunu atıp tezgahın yanındaki duvara yaslandı ama ustasının bir karışa asılmış suratında memnuniyet veya tatmin adına bir ifadeye rastlanmadı. Havanın bütün harareti şimdi beyaz bisikletin arka tekeri çevresinde toplanmış durumda. Var olan bütün olanakların seferber edildiğini söyleyebilirim bu mekanik acil vaka için. Her üçü de diz çökmüş, arka tekeri uzaklaştırılmış olan bisikletin başına, sahibi olduğunu düşündüğümün mikrocerrahi veya varak işçiliği hassaslığında küçük bir parçayı incelediğini görüyorum. Bu üç kişiyi tanıyanlar için alışılmamış bir durum olsa gerek, kimseden bir çözüm önerisi gelmiyor veya diğerleri inceleme alanına parmağını sokmuyor. İzlenmesi gereken yol (algoritma) hepsinin bildiği ve doğru bulduğu bir seçenek veya son seçenek bunu bilemeyiz. Üçüncü dakika dolmadan birinci operatör bok gibi bir suratla masayı terk ediyor. Diğer ikisi halen düğün günü ayak bileği kırılmış gelin gibi yatan bembeyaz bisikletin başında saygıdan mı, çaresizlikten mi, dokunmadan sorunun boyutlarını tartıyorlar. Kısa süre sonra üçü de ayağa kalkıyor ve konuşmaya başlıyorlar. Önce kollar yana düşüyor, başlar yana eğiliyor; belli ki her şeyden vazgeçiliyor, yenilgi. Sonra eller havada uçuşmaya, parmaklar hararetli tariflerle savrulmaya başlıyor, direniş. Çantalardan ceplerden gizli silahlar ortaya dökülüyor ve bu küheylanın saat iki’lere gelirken yola fırlamasını engelleyen her ne ise, hiç olmamış saymaya çalışılıyor. Geçici olsa da olur, gerçek bir atölyesi ve ikiden fazla aleti olan bir bisikletçiye kadar. Karar verdikleri ve uyguladıkları da bu oldu, ancak işlem süresinden ne kadar tel maşa bir tespit koydukları anlaşılabilir.  Sonra film yine hızlandı, tezgahlar erketesi zabıta görmüş gibi bir süratle toplanıverdi. Kırmızı ve beyaz bisikletleri taşıyan çantalar katlanıp altın rengi bisikletin kutusuna yerleştirildi. Sonra sihir işin içine girdi ve bisikletleri sarıp sarmaladıkları onca sünger ve balonlu ambalaj da kutunun içine sığdı. İki kişi kutunun üzerine oturdu, diğeri de kapattı. Sığdıramadıkları ambalajları çöpe attılar (iki kişi ve ancak iki seferde) kıyamayarak, sanki bu hareketleri bisikletlerini tamamen korumasız bırakacaktı. Aralarında en yaşlı olanı (bunu yazdığımda bu kişilerin aynı yaşta olduklarına dair bilgi henüz elime ulaşmamıştı.) tıka basa doldurdukları kutuyu güçlükle sürükleyerek 5 numaralı giriş kapısına yöneldi, diğer ikisi ise kalan eşyaları çantalara paylaştırdılar.

        Genç adam normal boyutlardaki bir cesedi fazla parçalamadan dahi rahatlıkla taşıyabileceğiniz büyüklükteki bir kutuyu peşinden sürükleyerek postaneye girdiğinde bütün gözlerin ona çevrilmesi kaçınılmazdı. Daha önce tekrarlanmış otomatik hareketlerle numeratörden sıra numarası aldı, kutusunu duvar kenarındaki sandalyelerin tarafına doğru itekledi, kendisi de hemen en yakındaki sandalyeye oturup sırasını beklemeye ve etrafı incelemeye başladı. On dakika sonra elindeki kağıtta yazan sayı elektronik ekranla eşleşti ve adam ayağa kalkarak yanıp sönen okun işaret ettiği gişeye geldi. Tozlanmış ancak aksanlı bir Fransızcayla kutusunu Belçika’ya “seyahat ettirmek” istediğini söyledi. Ona gerekli formları verdim ve başkalarına yardımcı olabilmem için biraz ilerideki masada doldurmasını rica ettim. Gülümseyerek başıyla onayladı ve kendinden büyük oyuncak ayısını peşinden sürükleyen küçük bir çocuk gibi yalpalayarak uzaklaştı. 10 saniye geçmeden de geri gelip kalem istedi, ama bu sefer İngilizce konuşarak. Bana formu geri getirdiğinde, öngörüldüğü gibi önemli bir kısmının eksik olduğunu gördüm ve söylendiği gibi gönderi içeriği kısmında “ticari mal” kutusunu işaretledim. Daha sonra valizi kapıdan içeri alıp tarttım, gerçekten de tam 20 kilo 600 gram geldi. Yüz ifadesinden bu kadar ağır olmasını beklemediğini tahmin ettim, şaşkınlık içinde 79 franklık ücreti 100 franklık tek bir banknot ile ödedi, ona verdiğim evrakları ve faturasını özenle katlayıp cüzdanına koydu. Yine Fransızca bana iyi günler dileyip uzaklaştı. Hepsi bu.

        Yaşlı olan geri döndüğünde diğer ikisi toplanmayı neredeyse bitirmişlerdi. Çantalarını birer birer sırtlarına aldılar, daha yaşlı olanın çantanın ağırlığından hafifçe sarsılması dikkatimi çekti. Son iki buçuk saatlerini geçirdikleri otopark köşesine son bir göz atıp bisikletleri ile uzaklaştılar ve ben hayatımda ilk kez bir bisikletin topalladığını gördüm.




1 yorum:

  1. Disaridan goruldugu kadar kolay degilmis bu is; lojistik, aksilikler, harcamalar... Sanirim artik deneyimli olmaniz da isleri kolaylastiriyor yoksa sihir falan degil :)

    YanıtlaSil