2 Ağustos 2012 Perşembe

Brüksel

Brüksel. Akşam. Dinant şehrinin 10 kilometre berisindeki Celles kasabasından yola çıkıp hava kararmadan Brüksel'deki otelimize vardık ve toplam 830 kilometre süren turumuz sona erdi. İlk bakışta her şey yerli yerinde, hepimiz tek parçayız en önemlisi de bu zaten. Ama daha yakından baktığınızda, bütün yolculuklarda olduğu gibi, varış noktasında yola çıkan kişiler olmadığımızı görürsünüz. Fiziksel zayiat çok ciddi boyutta değil. Ben hiç düşmedim, Deniz'in Freiburg yolunda bir tabelayla yakın münasebeti neticesinde sol uyluğunda rengarenk bir çürüğü, Çağrı'nın ise Strasbourg otoyolunda ters yönde giderken alvüvyona girmesi sonucunda sağ dizinde biraz deri eksiği var. Üzerinden birkaç yaz geçse dahi düzelmeyecek amele yanıklarımız (iki yıl öncekiler halen duruyor..) ve kurbağa bacaklarımız da kalıcı izler arasında. Taşıdığımız yüklerden belimiz ağrıyor elbette ama asıl oturga kemikleri (lan?) ile sele arasındaki popo katmanının durumu içler acısı. Omuzlarda çanta askılarına bağlı cilt sorunları, el bileğinde ağrılar, muhtemel sinir sıkışmasına bağlı parmaklarda uyuşmalar şu an hissedebildiğim veya bana gelen diğer şikayetler. Bütün bunlar iyileşir, gerçekten sorun değil, hatta haftaya yine sahil yolunda mangal kokularını yara yara süreriz bisikletlerimizi. Önemli olan yolun ve önüne çıkardıklarının senin değişmez parçalarında bıraktığı izler.

Yorgunluk için yeni bir tanım var artık kafamda, ne ki bunu size açıklayabilmem çok zor. Bedenimizin bir gece boyunca iyi bir uykuyla dahi kendini dinlendiremediği, dolayısıyla biriken yorgunluk denen o yıpratıcı ve dahası zamanından önce yaşlandırıcı süreci tattırdık kendimize. Bunun sağlıklı bir ruh kapsamında açıklanabilecek bir nedeni var elbette, beden gücünün sınırlarını görmek oluru varsa itelemek. Huzur ve bütünlük içinde bir zihin, beraberinde taşıyabildiğin bütün itici güçlerin ve yanında kendini daha dayanıklı hissettiğin dostların varken ne kadar ayakta kalabiliyorsun, yanıt aradığımız soru bu. Çünkü hayatının arta kalan kısmında tel daima bundan önce kopacak. Bu noktada aklında 'zaten yeterince derdiniz yok mu? Neden böyle bir tatbikata gereksinim duyuyorsunuz?' sorusu olanlarımıza da 'gezmek ve farklı kültürler tanımak için' demek istiyorum.

Bu seneki, birlikte yaptığımız her şey gibi artık gelenekselleşen, sonu henüz belli olmayan bir maratonun sadece küçük bir parçası. Edinburgh'dan Napoli'ye giden yolda bulunmadığımız çok az yer kaldı (nereden baksan yüz kilometre asfalt ve bir sıra dağ..) Biz kendimize ve bu yazılanlardan haberdar olanlara, bu uzaklıkların yalnız insan gücü ile aşılabileceğini ispat etmeye çalışıyor ve bunu şiddetle öneriyoruz. Turistlerin kaldırım taşlarını aşındırdığı şehirlerin, yol boyunca içinden geçtiğimiz hayatın şatafatlı bir canlandırması olduğunun farkına varmak gerek. Bir hafta içinde üç şehrin altışar meydanını turlamak ile büyük ekranda o ülke ile ilgili slayt gösterisi izlemek arasında hiçbir fark yoktur. Biz bu nedenle gezmek yerine içinden geçmek söylemini öneriyoruz. Bunu daha sonra fotoğraflarla açıklayacağım.
Bu gece Brüksel'deki son gecemiz, saat on bir. Yarın sabah kalkıp bisikletlerimizi demonte edeceğiz ve kötü şansa sabrımızı sınaması için yepyeni şanslar vereceğiz. Şimdi gidip Grand Place çevresinde bir şeyler içelim ve içimizde biriken yorgunluk elverdiğince ayakta kalalım.

4 yorum:

  1. her detayı yazın lütfen, keyifle takip ediyorum. hatta sizin bisiklet manifestonuz sayesinde yıllardır es geçtiğim, çocukluk ve ilk gençliğimi üzerinde geçirdiğim bisikletime kavuşuyorum. kendime bir bisiklet alacağım bu hafta:)

    YanıtlaSil
  2. ya kuzen, okumaya basladığımda aldığım nefesi okumayı bitirdikten sonra verebildim sanki. Okumaya doyamadım, umarım daha da yazarsın, hep pedal cevirirsin(iz). Daha once de soylemis olabilirim : bi gun gercekten insanlık icin adam klonlarlarsa seni de listeye alsınlar! Senden en az 3-4 tane daha lazım: doktor, yazar, heykeltraş, müzisyen...heryerde sana ihtiyac var kuzen :) çok çok tebrik !

    YanıtlaSil
  3. Bu sabah televizyonda GB adina altin madalya alan Jessica Ennis konusurken de benzer bir duygudan soz etti; sInIrlari zorlamak ve ardindan gelen yorgunlukla karisik bir oforinin kafa karisikligi... Muthis bir his olmali. Ne kadar dolu dolu bir hayat yasiyorsunuz be Olgar, sizin su yasinizda yaptiklarinizi cogu insan hayati boyunca hayal bile etmeye korkuyor (kim ben mi?)
    Ucunuzu de sevgiyle kucakliyorum. Hala Oz.

    From your cousins Tom and James;
    "It is time to party after all that hard work. Congratulations!"

    Mark says "Hi Olgar, I hope your backside is okay !"

    YanıtlaSil
  4. ''The greater the difficulty, the more glory in surmounting it.'' (Epicurus)

    YanıtlaSil